Herkese merhabalar. Hepiniz bilirsiniz ki, yayın sorumluluğuna sahip Almina, yayın gün ve saatini mümkün olduğunca kaçırmaz ve yayını saatinde alamadığında da bu durumdan olabildiğince rahatsızlık duyar. Ancak 30 Ekim 2020 Cuma günü yapacak olduğum Almina iLe Nazar Boncuğu yayınımı yapamadım. Aslında yayınıma sadece 10 dakika kalmıştı ve ben şarkılarımın listesini hazırlamıştım. Yaşar’ın Söyle Canım isimli şarkısı yayınımın ilk şarkısı olacaktı mesela…

Ancak o anda bir gariplik hissettim. Sanki başım dönüyordu. Durdum… Hissettiğim baş dönmesi değildi. Hissettiğim şey tam olarak, İzmir’de bu kadar şiddetlisi çok uzun zamandır yaşanmayan İzmir depremi oluyordu.

İlk olarak koltuğumdan kalkıp, elime de telefonumu alarak kapı eşiğine gittim. 1 – 2 saniye durdum; ama deprem durmuyor, yavaşlamıyor; aksine hızlanıyor ve bitmiyordu… O sırada dua ediyordum. Bir yerlerden bir şeylerin düştüğünü duyabiliyordum.

Sonra, annemi aradım. Deprem olduğunu söyledim. Annemden ilk kez bu kadar uzak kalmıştım. Deprem sırasında yalnızdım. Ve biliyordum ki bir deprem olduğunda GSM operatörleri çöküyor, kimselere ulaşılamıyordu. Annem televizyonda İzmir depremini görür ve beni aradığında bana ulaşamazsa kafayı yerdi… Sadece annem mi? Kardeşim başta olmak üzere bütün yakınlarım… Deprem sırasında kafamda bir de bu düşünceler vardı…

Anneme deprem olduğunu söylediğimde, annem bana, televizyonda alt yazı olarak İzmir depreminin geçmediğini söyledi. Ben ise ona, depremin an itibari ile yeni bittiğini… Hemen alt yazı geçmesinin imkansız olacağını… Söylerken, annem alt yazının geçtiğini söyledi. Yaşadığım hayal değildi 🙂

Tabi tüm bunları hatırlarken, etrafımda başka neler olduğunu hiç hatırlayamıyorum. İzmir depreminin 15 ya da 20 saniye sürdüğünü söyleyen rakamlara ise kesinlikle inanamıyorum. Bu deprem o kadar kısa sürmedi. Anlattıklarım o kadar kısa zaman içerisinde gerçekleşmedi. Baş dönmesi ile başladığını hissedip, ardından kapıya gittiğim, 2 sefer Ayet-el Kürsü okuyup sonrasında annemi aradığım zaman kesinlikle 1 dakikaya çok yakın bir zamandı. Evet, bazen zaman geçmez; bitmesi gereken şeyler bitmez; bazı anlar bir ömür gibi gelir insana ama yaptığım şeyleri düşününce, süre konusunda bu kadar yanılma ihtimaline sahip olmadığımdan adım gibi emin olabiliyorum.

Sonrasında neler mi yaptım? Bilgisayarı kapatmadım. Yapmam gereken bir yayınım vardı. Ancak annemin yönlendirmeleri ile bir kaç yudum su içip, sonrasında da balkondan dışarı baktığımda ve herkesi dışarıda gördüğümde, yayın yapmanın saçma olacağına kanaat getirdim. Hala ağlıyor; kendimi bir türlü toparlayamıyordum.

Dışarı çıkmak için üstümü değişmem gerekiyordu; ama ben onu da yapamıyordum… Taa ki kayınvalidem kapımı çalıp, üzerini değiş, dışarı çıkacağız, kapını da kilitleme dediği an’a kadar. Artık  yanımda biri olduğuna göre üzerimi değişebilirdim.

Dışarıda 1 saat kadar zaman geçirip, sonrasında kayınvalideme gittik. Haberlere baktığımızda, İzmir depreminin en çok Bayraklı’yı vurduğunu gördük. Bizim olduğumuz yerde çatlak yoktu. Zaman hala geçmiyordu. Bir yandan dışarı çıkalım diyor; bir yandan da çıkarsak ne kadar dışarıda kalabiliriz diye düşünüyorduk. Taa ki 5.2 şiddetinde bir artçı gelinceye kadar. O andan sonra evde kalamayacağımı anlamıştım. Saatin o sırada kaç olduğunu  bilmesem de 18:00’ı geçtiğini tahmin ediyorum. O an itibari ile dışarıdaydık. Ama önce evime uğrayıp, giyecek  kalın bir şeyler almalıydım… Ve aldım; hatta bir de saçımı düzelttim. Kadın milleti değil mi; deprem korkusunda bile hep aynı işte 🙂

Gece saat 1 olduğunda ise yeniden eve gelmiştik. 2 gibi uyuyup, 7:30’a kadar da uyumayı başarmıştım, hem de içtiğim çay ve kahvelere rağmen… Hiç bir artçı hissetmemiştim. Tam bunu bir arkadaşımla 08:30 gibi WhatsApp üzerinden paylaşırken bir deprem hissettim… Sonra baktığımda bu depremin 5.0 şiddetinde olduğunu gördüm.

Ardından ise bir deprem çantası hazırlamaya karar verdim. Korkuları ile tek başına başa çıkmalı insan; en azından ben şimdiye kadar bunu yapmayı tercih etmiştim. Bugün yine öyle yaptım. Bir yere gitmektense evde kalmalıydım. Kaldım. Çantam hazır. Bu arada telefonuma, Gerçek Düdük isimli bir uygulama yüklediğimi de belirtmeden geçmemeliyim.

Deprem anında ve sonrasında yapılması gerekenlere baktığımda ise yapmış olduğum bir yanlışı fark ettim: Kapı eşiğinde durmak… Peki neden bize şimdiye kadar hep deprem anında kapı eşiğinde durulması gerektiği öğretildi? Şimdi mi bunun yanlış olduğuna kanaat getirdik? Ben 6.6 olduğu açıklanan; ancak 6.9 büyüklüğünde olan İzmir depremini kapı eşiğinde geçirdikten sonra mı? Benim gibi pek çok kişi de öyle yapmıştır eminim…

Peki deprem sonrasında insanlar neler hissediyor? Bu noktada kendi adıma şunu söylemeliyim: “Ben de senin gibi…” şeklinde başlayan cümleler insana kendini yalnız olmadığını hissettiriyor. Bir de rahat tavırlar sergileyenler var tabi. “Bir şey olmaz…” ile başlayan cümleler boş laf gibi geliyor insana. Bir şey olana nasıl oluyor? Evet belki insan kaderinde ne varsa onu yaşayacak; ancak yine de oturup o kaderi beklemek bana biraz garip geliyor. Tevekkül denilen şey: insanın önce elinden gelen çabayı sarf edip; sonrasını dua ile Allah’ın takdirine bıraktığı şeydir. Ben de elimden geldiğince bunu yapmaya çalıştım.

İzmir depremi dolayısı ile yapamadığım Almina iLe Nazar Boncuğu’nu ise Cumartesi günü; yani bugün 17:00’da yapmayı planlamıştım; ama bunu da yapmayı canım istemedi. Hatta bugün canım ayakta yapmam gereken hiç bir şeyi de yapmak istemedi; buna yemek de ütü de dahildi… Ruh halim: “Ayakta dururken deprem olduğunda hissedemezsem…” düşüncesi. Kendimi her an sallanıyor gibi hissediyorum ve bu hissettiğim zamanlarda saate baktığımda ise aslında o sırada deprem olmadığını internet üzerinden görebiliyorum.

Önümüzdeki 15 gün içerisinde 6 büyüklüğüne kadar depremlerin yaşanabileceğine dair haberler de görüyor; tabi ki ürküyorum. Allah hiç birimize bu gibi şeyler yaşatmasın. İzmir depreminde hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet; yakınlarına sabır, yoğun bakımda ve yaralı olarak şifa bekleyen herkese de Allah’tan şifa diliyorum. Pazartesi günü  yayında olabilmek, yayında olmayı istemek dileğiyle… Görüşmek üzere…