Kalabalık içinde yalnız hissetmek nasıl bir duygudur, neye benzer… hiç düşündünüz mü? Pek çok kişiye, “Kalabalık içinde yalnız olmak…” desek, onun nasıl bir şey olduğunu ve neye benzediğini sorarlar bize belki. Ama TR Radyo‘nun kesintisiz canlı radyo dinleyicileri için yapmış olduğumuz ankete bakılırsa, kalabalık içinde yalnızlık pek çoğumuzun sorunu…

TR Radyo’da hazırlamış olduğumuz ankette sizlerden, kesintisiz canlı radyo dinlerken, kendinize en yakın bulduğunuz insanı bizimle paylaşmanızı istedik ve sizlere şu seçenekleri sunduk: Sevgilim, Kardeşim, Annem, Arkadaşım, Psikologum, Yok öyle biri… de yanıtlayabileceğiniz seçeneklerimizdi. Henüz anketimiz sonuçlanmadı. Ama şu ana kadar elde ettiğimiz sonuçlar bile bize, toplumumuzun, kalabalık içinde yalnız olmak duygusunu ne denli hissettiğini göstermeye yetti…

Sevgilisini kendine yakın bulan kişi sayısı anketimize göre 4 iken, annesini 2, arkadaşını 1 kişi kendine yakın hissediyor. 8 Kişi gibi önemli bir çoğunluk ise “Yok öyle biri…” diyor. Bu kadar kesin, bu kadar net bir kalabalık içinde yalnızlık duygusu. Sorunlarımızın ne kadar ciddi olduğunu fark edebilecek durumda mıyız? Size bu konuda birazcık yardımcı olmaya çalışayım.

TR Radyo’nun kesintisiz canlı radyo dinleyicilerinden pek çoğunun, kendine yakın hissettiği biri yok. Yani pek çoğumuz için annemiz, arkadaşlarımız, sevgilimiz, hatta kardeşimiz bile bize olması gereken mesafede duruyor. Neredeyse hiç birimizin bir Psikologu yok. Bunu biraz daha açmak istersek: Pek çoğumuz, sevincimizi de, üzüntümüzü de, derdimizi de, sorunumuzu da… kimseyle paylaşamıyoruz…

Peki bizler, kalabalık içinde yalnız olmak zorunda mıyız? Neden bu duyguyu yaşıyoruz? Bu durumun suçlusu biz miyiz; yoksa bu yakınlığı bize hissettiremeyen çevremizdeki, bize en yakın olması gereken insanlar mı? Ya da hayat bunu mu gerektiriyor?

Kalabalık içinde yalnız hissetmek sizce de kötü değil mi? Bir sevgiliniz olduğu ve onunla çok mutlu olduğunda, bunu paylaşabileceğiniz bir yakınınız yok. Peki neden? Anneniz kızar; ya da onaylamaz. Kardeşiniz kıskanır. Arkadaşınız çekemez… O zaman en yakınınızın sevgiliniz olduğunu düşünebilirsiniz; sonuç itibari ile onunla mutlusunuz ama… Ya tüm bunlar gerçek değilse? Ya bir engele takılıp da giderse? Henüz sevgilinizken, her an gidebilme ihtimali varken ne kadar yakın olabilir size?

Son zamanlarda, çok büyük bir keyifle, Gülseren Budayıcıoğlu’nun kitaplarını okuyorum. Hatta kitapları o kadar büyük bir merakla okuyorum ki, yeri geliyor işimden feragat edip zamanımı o kitapları okumaya ayırıyorum. Çünkü kitapların içerisinde hiç tanımadığımız; hayatımızın sonuna kadar da tanıma imkanımızın olmayacağı insanların hayat hikayeleri var. Aslında kendimi yazarın yerine koyarak okuyorum o kitapları; çünkü benim hayalimdeki bölümdü, Psikiyatri değilse bile Psikoloji… Ama okuduklarım beni öyle farklı düşüncelere sürüklüyor ki, o anda yazarın yerinde olsam ben neler yapardım’ı düşünsem belki işin içinden çıkamayacağım için, sadece çok büyük bir ilgiyle okuyorum kitapları..

Öyle hayat hikayeleri var ki Gülseren Budayıcıoğlu’nun kitaplarında, o hikayeler on yıllarca hiç kimseyle paylaşılmamış. Anlatırken mutlu insanlar. Ve kurdukları cümlelerden birini sizlerle yüzeysel olarak paylaşayım: “Şu anda sizlere bunu anlatabilmek benim için öyle bir lüks ki, sadece anlatabildiğim için bile çok mutluyum…” diyor insanlar. Yalnız insanlar. Kalabalık içinde yalnızlık hisseden insanlar… Paylaşsalar kırılacaklar, bütün olsalar; sonunda bölünecekler… Sonra bölünmektense, alışıp kaybetmektense, hiç bütün olmamak yönünde kullanıyor bireyler tercih haklarını.

Gülseren Budayıcıoğlu’nun kitaplarından bir cümle daha aktarayım mı sizlere; belki iki haftadır sürekli aklımın bir köşesinde dönüp duran bir cümle… Şöyle diyor yazarımız: “Birini kaybetmek istiyorsan onu çok ama çok sev… O zaten kendiliğinden gider…” Çok seversek kaybediyoruz yani. Çok sevdiğimiz insanlar hep gidiyor yani… Kendileri gitmese Takdir’i İlahi alıyor… Ama yine de gidiyorlar bir şekilde. O zaman sevmemeliyiz belki de; gidecekse, sevmemeliyiz kimseyi çok fazla!

TR Radyo’nun, kendine yakın tek bir kişinin bile olmadığını dile getiren; hatta bu konuda serzenişte bulunan, kalabalık içinde yalnızlık hisseden kesintisiz canlı radyo dinleyicileri, bu satırları okurken ne kadar da haklı olduğunuzu düşünüyorsunuz değil mi? “Haklıyım! Ben haklıyım! Kim bana gerçek anlamda yakın olabilir? Kim benim sevindiğim şeylere benim kadar sevinip; kim üzüldüğüm şeylere benim kadar üzülebilir? Kim sırrımı ilelebet saklayabilir? Kim elimi ben ölene kadar tutabilir?” dediğinizi duyar gibi oldum bir an… Ama son sorunun sonrasında devam edemedik değil mi?

Kim benim elimi, ben ölene kadar tutabilir? Ne demiştik biraz önce: “Çok sevdiğimiz insanlar hep gidiyor yani. Kendileri gitmese bile Takdir’i İlahi alıyor..” Biz ölene kadar elimizi bırakmayan kişiyi de biz bırakıp gidiyoruz yani ölürken… Yalnız geldiğimiz gibi, yalnız da gideceğiz demek ki. Biz doğduğumuzda gülen herkes, öldüğümüzde ağlayacak; ama kalacaklar yine de. Hayatımızdaki herkes bir figüran; tıpkı bizim de birilerinin hayatında olduğumuz gibi… Ne acı değil mi bu düşünceler? Anketimize oy veren büyük çoğunluğu haklı çıkarmış olmadık mı şimdi?

Her insanın hataları vardır; tıpkı bizim gibi… Önemli olan hata yapmamak değil; yaptığımız hatalardan ders almaktır. Unutmamamız gereken bir diğer şeyse, bu dünyaya herkesin sadece bir kere geldiği ve herkesin kendi hayatını yaşaması gerektiğidir; yani hiç bir şey için kimseden onay almak zorunda değiliz.

Kendinizi yalnız hissedebilirsiniz. Kalabalık içinde yalnız hissetmek daha da yalnızlaştırır sizleri. Çevrenizde sizi anlayabilecek biri yoksa bir Psikolog edinin kendinize. TR Radyo’yu dinleyenlerin neredeyse hiç birinin yapmadığını yapın hiç değilse ve bir Psikolog ile konuşun. Onunla sohbet edin. Ona anlatın. Unutmayın: Psikologlara deliler gitmez; aksine, Psikologlar şunu söylerler: “Bize gerçek hastalar gelmez; onların hasta ettikleri gelir…” Hatalarınızı, yanlışlarınızı; hatta ayıp ettiklerinizi anlatın Psikologunuza. Sizi yargılamayacak. Sorgulayacak belki; konuşturmaya çalışacak, ama yargılamayacak. Sorgulayacak; çünkü siz paylaştıkça rahatlayacaksınız. Anlattıkça hafifleyeceksiniz. Psikologunuzun, sizin anlattıklarınıza ihtiyacı yok; ama sizin onları anlatmaya ihtiyacınız var ve bunun için en doğru insandır o… Ve Psikologunuzu sadece siz bilirseniz, anlatırken çok daha özgür olacağınızı da unutmayın.

Kalabalık içinde yalnız olmak sizin kaderiniz değil. Hadi artık rahatlayın.